Metin Avdaç ile Belgesel Ödülleri Üzerine Söyleşi

“Hiçbir belgesel istediğiniz gibi bitmez…”

2010 TRT Belgesel Ödülleri Ulusal Profesyonel Kategori Birincilik Ödülü’nü  ‘Kara Altından Altın Mikrofona’ başlıklı çalışmasıyla kazanan yönetmen ve yapımcı Metin Avdaç’la hem ödüllü belgeseli hem de belgesel anlayışı üzerine söyleştik.

 

“Kara Altından Altın Mikrofona” belgeseliyle 2010 TRT Belgesel Ödülleri Ulusal Profesyonel Kategori Birincilik Ödülü’nü kazandınız. Doğduğunuz yerde kurulan bir orkestranın hikâyesini merkeze yerleştiren belgeselinizin ödül alması sizin için ne ifade ediyor? Bu ödülün gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projelerinize etkisi ile ilgili neler söylersiniz?

Metin Avdaç: Elbet ödüller insana mutluluk verir. Bu ödülü almayı hak ettiğinize inanmışsanız insanı daha çok mutlu ediyor. İnsanın çocukluk ve gençlik dönemine ait güzel anılar vardır. Benim çocukluk dönemime ait güzel anılardan biri, “T.P.A.O Batman Orkestrası”… Çok dinledim orkestrayı. Düğünlerde, özel gecelerde, çocuk balolarında… İşte bu orkestranın belgeselini yapmak onur verici oldu benim açımdan. Batmanlı biri ancak bu belgeseli yapabilirdi. Yaşanmış duygular var; hissedeceksiniz. Bunları bilmeseniz, algılamasanız iyi bir film ortaya çıkamazdı. Filmi ödüle götüren süreç bu…  Ödüller insanı yeni projelere doğru her zaman tetikleyici unsur olmuştur. Ödülden sonra “Sabahattin Ali” belgeseline başladım; şuan kurgu aşamasındayız. Ödül almasaydım bu belgeseli belki yapamazdım.


Batman\'ı 43 yıl önce Altın Mikrofon Yarışması\'nda temsil eden ve 1968 yılında Altın Mikrofon Ödülü’nü kazanan TPAO Batman Orkestrası’nın merkezde yer aldığı bu hikâye sadece bir hatırlayış mı?


Metin Avdaç: Sadece bir hatırlama demeyelim; bir vefa diyebiliriz. Bu müzisyenlerin hiç biri Batmanlı değildi. Uzun yıllar o coğrafyada insanlara güzel geceler geçirttiler. “Altın Mikrofon” ödüllü bir orkestra… Batmanlılar o yıllarda onur duyarlardı kentlerinde böyle bir orkestranın varlığından. O dönemde çok iyi bilinen orkestranın unutulmasına, hak etmediği yerde durmasına karşı bir isyan, bu belgeseli yapma nedenim.

 

Belgesel, 1963 yılında kurulan TPAO Batman Orkestrası’nın; ‘Batman özelinde korunaklı elit bir kesimin,  yarışmacı bir kültür içerisinde aldıkları ödülle adlarını duyuran bir grup müzisyenin’ hikâyesinden daha fazlasını anlatıyor. Batman’ın ‘modernleşme’ hikâyesi de belgeselde kendisini gösteriyor diyebilir miyiz? Bu anlatımı kurarken nelere dikkat ettiniz?


Metin Avdaç: Batman, son 5-10 yıl içerisinde adı “korku” kentine çıkmış,  olumsuz bakışlar içerisinde olan bir kentti. Hâlâ öyle bakanlar var, devam ediyor bu bakış. Bu belgesel bir yandan Türkiye’nin bir panoramasıdır aslında. Bizler ancak uzakta olan biteni görürüz, yanımızda olanlardan bihaberiz. 1960 yıllarının aynasıdır bir yandan. O yılların Türkiye’si nasılsa Batman da öyleydi. Bugünün Batman’ı nasılsa Türkiye de öyle! Bu mesajı vermeye çalıştım filmde. Gelişen bir coğrafyanın zaman içerisinde Türkiye’nin değişimiyle etkisi altında kalan bir kenttir. 1960 yıllarının aydınlanma yolları bugün kapalı. 12 Eylül 1980 darbesi ülkemize büyük zararlar vermiştir. Film bir anlamda toplumları zihinsel olarak sorgulamaya alıyor. Ne oldu da bu hale geldik. Değişimi göstermek istedim. Bu mesajı da verdiğimi düşünüyorum ve bunu anlayan izleyicilerle karşılaştım. Demek doğru anlatabilmişim.

 

Kara Altından Altın Mikrofona adlı belgeselinizi hikâye ederken şahsi tecrübelerinizden mi yola çıktınız? Eğer böyle olduysa bu bağlamda belgeselle kurduğunuz bağı açıklar mısınız?


Metin Avdaç: Belgeseli hikâye ederken tabi ki şahsi tecrübelerimden yola çıktım. Bir hikâyeyi nasıl anlatacağıma karar verdiğimde, belgesel çekim zamanında birçok sürprizlerle karşılaşacağımı tahmin ederek, hikâyenin baştan değişeceğini kabul etmiştim. Hiçbir belgesel istediğiniz gibi bitmez. Yol aldıkça filmin içinde değişimi görüyorsunuz. Çocukluğumun geçtiği kent, kendi yaşanmışlığımız var. Batmanlıların hikâyesi bir yandan, böyle bir bağ oluşuyor.

 

Bu filminizle yakaladığınız bir diğer başarı da, Anadolu halk ezgilerinden derlenmiş rock biçimli müzik yorumları olan Anadolu Türk Pop Müziği’ni bir anlamda tarihe geçiren TPAO Batman Orkestrası’nda görev alan müzisyenleri bir araya getirmeniz. Yıllar sonra gerçekleşen bu buluşma sizi nasıl etkiledi?


Metin Avdaç: Film çekim aşamasında duygulu iki anımı anlatayım. Kırk yıl sonra -1968 yılı finalinin yapıldığı yer- Şan Tiyatrosuna Çetin Oral ve Atilla Akman’ı götürdüm. Çetin Oral ve Atilla Akman kırk yıl sonra bir araya geldi. Ve kırk yıl sonra ödül aldıkları sahneye çıktılar; tozlu terk edilmiş yıkılmış yerde zamanın tozunu aradılar.  Bu arada geçen Kasım ayında Atilla Akman’ı da kaybettik. İzmir çekimlerinde İlhan Telli’ye sürpriz yaptım. On yıldır birbirlerini görmemişler Çetin Oral ve İlhan Telli. Bu da güzel duyguydu. Koca çınarların birbirlerine sarılmaları beni çok etkilemişti. Hiç unutamam. Bu film uzun yıllar birbirini görmeyenleri kavuşturma misyonu üstlendi.

 

Belgeselciliğe fotoğrafçılıkla başlayan bir yönetmensiniz. Fotoğrafçılığın yaptığınız çalışmalara katkısı ile ilgili neler söylemek istersiniz?  Bu bağlamda belgesel film üretmek isteyenlere yönelik tavsiyeleriniz nelerdir?


Metin Avdaç: Fotoğrafı bilen bir yönetmen, bence yönetmenlik kimliğinde artı değere bir yer açmıştır. Bu bir kazançtır. Yıllarca belgesel fotoğraf çalışması yaptım. Bu beni pişirdi ve özgüven almamı sağladı. Fotoğraf, insan gözünü, ışığı, kadrajı, kompozisyonu öğretir size. Daha iyi filmlere imza atmanıza vesile olur. “Bunu bilmeyen bir insan yönetmen olamaz” demek lüksüne sahip de değilim. Söylediğim gibi artı değerdir fotoğraf.  Sinemaya atılacak genç arkadaşlara önerim, iyi fotoğraf çekmeyi öğrensinler. Sizi teknik anlamda da geliştirir, pratikleşmenizi de sağlar.